15 Temmuz 2008

Müvezzi

Arapça'da dağıtıcı anlamına gelen müvezzi, sokaklarda gazete satan ademoğullarıdır. Eylem, gazete isimlerinin ve haberlerinin bağırılması suretiyle ahaliye duyurulması temeline yaslanmaktadır. Müvezziye, -yaş itibariyle- sadece otogarlarda rastlamak ise, benim kuşak bahtsızlığım olsa gerek.

Peki, nereden çıktı bu müvezzi mevzusu? İşte buradan:


Hürriyet gazetesinin, 1 Mayıs 1948 tarihli ilk nüshası


Peki, in midir cin midir bu müvezzi? İşte böyle, hiç yaşamamış gibi ölen (N.Hikmet'e selam olsun) adsız bir çocuktur kimi zaman:





13 Temmuz 2008

Yeni Medya #1


Geleneksel iletişim araçlarından ayrı duran sayısal televizyon, İnternet, GSM, WAP, GPRS, CD, VCD, DVD, etkileşimli CD, çift taraflı CD ve benzeri sayısal teknolojiler (Törenli, 2005:88) yeni medya olarak tanımlanmaktadır.

Rogers’a göre, yeni medyanın üç özelliği vardır:

a) Etkileşim (interactive): İletişim sürecinde etkileşimin varlığı gereklidir. Alıcı ve verici tarafların eş zamanlı iletişimidir.

b) Kitlesizleştirme (demassification) : Büyük bir kullanıcı grubu içinde her bireyle özel mesaj değişimi yapılabilmesini sağlayacak kadar kitlesizleştirici olabilir.

c) Eşzamansız (asekron) olabilme : Yeni iletişim teknolojileri birey için uygun bir zamanda mesaj gönderme veya alma yeteneklerine sahiptirler. Aynı andalık gerekliliğini ortadan kaldırırlar. (Aktaran Geray, 2003: 18-19)

Geleneksel medyada da etkileşim olanağı bulunmaktadır. Çıkan bir haber üzerine okuyucular; fikirlerini veya hatalı gördükleri yerleri gazeteye, televizyona ya mektupla ya da telefonla ulaştırabilmektedirler. Ancak yeni medyadaki gibi hızlı ve doğrudan değildir. Araca (gazete) ulaşmak için yeni bir araca (mektup) ihtiyaç duyulmaktadır. Ayrıca, izleyicinin fikirleri veya hatalı gördüğü yerler diğer okuyucularca görülebilir değildir yani etkileşimin yansıması editoryal düzeydedir. Oysa İnternet ortamı ile birlikte, bir haberle ilgili fikirler, hem anında, hem doğrudan, hem de kamuya açık (yapılan yorum diğer kullanıcılar tarafından okunmakta ve görülmekte) hale gelmiştir.


Kaynakça

Metin

Haluk Geray, İletişim ve Teknoloji Uluslararası Birikim Düzeninde Yeni Medya Politikaları

Nurcan Törenli, Yeni Medya, Yeni İletişim Ortamı

Resim

http://www.masternewmedia.org/news/2007/10/


24 Haziran 2008

Teşekkürler Dünya


Hiç başımızdan eksik olmayan gökyüzüne, günün karanlık saatlerine, ara sıra kopsa da fırtınalara, bir gün boğulacağımız denizlere, eski günlere, neler olacağını bilmesek de geleceğe, kötülüklerle dolu olsa bile tarihe, tarihin akışını düze çıkarmaya çalışan tüm güzel yüzlü çocuklara, Donkişotlar'a, ateş hırsızlarına, Ernesto Che Guevara'ya, yollara, yolculuklara, sevgililere, sevişmelere sadece düşleyebildiğimiz olamamazlıklara, üşürken ısınmalara, her şeyden sıcak annelere, babalara ve tadını bütün bunlardan alan şarkılara kendi sıcaklığımızı gönderiyoruz. Kötü şeyler gördük. Savaşlar, katliamlar, ölen, öldürülen çocuklar gördük. Kendi dilini, kendi kültürünü, kendisini kaybeden insanlar, topluluklar gördük. Yanan köyler, kentler, ormanlar, hayvanlar gördük. Yoksul insanlar, ağlayan anneler, babalar, her gün bile bile sokaklarda ölüme koşan tinerci çocuklar gördük. Biz de öldük. Ama her şeye rağmen bu yeryüzünde şarkılar söyledik. Teşekkürler dünya...

Kazım Koyuncu

Resim Kaynağı

17 Haziran 2008

Liberal Basın Anlayışı


Avrupa ve Amerika Birleşik Devletlerinde siyasi-ekonomik liberalizmin gelişmesi ve yapılan demokratik reformlar sonucunda, liberal basın anlayışı yaygınlık ve ağırlık kazandı. Temelini liberal siyasi düşünceden alan anlayışta; basın, yönetilenlerin (halk) sesini yönetenlere (iktidar) duyuran, yönetenlerin icraatlarını da halka anlatan bir araçtı. İki kitle arasında aracı olma işlevinin yanında basına, iktidarın denetlenmesi, sorgulanması rolü de verilmişti. Nasıl liberal siyasi düşünce de halk, siyasi haklarını kullanmayı temsilcilerine devretmişse, kamu yararının kollanıp gözetilmesi hakkını da basına devretmişti. Yani basın, denetleme işlevi üstlenen bekçi köpeğiydi (watch dog) ve yasama, yürütme ve yargının yanına dördüncü güç olarak eklemlenmişti.

Ancak, gerek basına atfedilen bekçi köpeği (watch dog) işlevi gerekse dördüncü güç işlevi; ticarileşme, tekelleşme, magazinleşme, daha fazla kâr elde etme, sahip olduğu gücü kendi çıkarına kullanma çabaları yüzünden kaybolup gitti. Örneğin; gazete patronlarının başka iş kollarında yapmış oldukları faaliyetler nedeniyle iktidarla arasını hoş tutmaya çalışmaları, iktidarı eleştirici haberlerin gazetelerde yayınlanmamasına neden oldu. Bugün, siyasal iktidarları, denetlemeyen ve sorgulamayan gazetecilik, lapdog journalism (kucak köpeği gazeteciliği) olarak tanımlanmaktadır (Ainamo, 2006).

Kaynakça

Metin

Antii Ainamo, Innovation Journalism for Bridging the Gap Between Technology and Commercialization

Resim

http://planetquo.com/Who-Rules-America-


15 Haziran 2008

Ay Karanlık


Ay Karanlık
Maviye
Maviye çalar gözlerin,
Yangın mavisine
Rüzgarda asi,
Körsem,
Senden gayrısına yoksam,
Bozuksam,
Can benim, düş benim,
Ellere nesi?
Hadi gel,
Ay karanlık...

İtten aç,
Yılandan çıplak,
Vurgun ve bela
Gelip durmuşsam kapına
Var mı ki doymazlığım?
İlle de ille
Sevmelerim,
Sevmelerim gibisi?
Oturmuş yazıcılar
Fermanım yazar
N'olur gel,
Ay karanlık...

Dört yanım puşt zulası,
Dost yüzlü,
Dost gülücüklü
Cıgaramdan yanar.
Alnım öperler,
Suskun, hayın, çıyansı.
Dört yanım puşt zulası,
Dönerim dönerim çıkmaz.
En leylim gecede ölesim tutmuş,
Etme gel,
Ay karanlık...

Ahmet ARİF

11 Haziran 2008

Sahibinin Sesi (His Master’s Voice)


Sahibinin Sesi (His Master’s Voice), bir plak şirketidir. Plak üzerinde resmi bulunan Nipper isimli köpek, plaktaki sahibinin sesini dinlemektedir. Stanislaw Lem tarafından yazılan ve 1968 yılında ilk baskısını yapan His Master’s Voice kitabının konumuzla alakası, sadece isim bazındadır.

Biz de ise Sahibinin Sesi lafı; düşünmeyen, fikir üretmekten aciz olan, patronunun suflörlüğü altında onun dediklerini motamot ifade etmekten öteye geçemeyen kişilerin bulundukları durumu betimlemek için kullanılır. Şöyle kuklamsı gibim bir şeydir. Ruhları, devre mülke benzemektedir parayı veren istediği gibi kullanma hakkına sahiptir, ne yazık ki kullanılma rızasını kişinin kendisi gönüllü vermektedir. Yaygın olarak görüldüğü meslek grupları içinde halay başı, basın çalışanlarıdır. Liberal ekonomik anlayışın beraberinde getirdiği, liberal çoğulcu basın anlayışı çerçevesinde, halk adına iktidarları denetleme sorumluluğunu üzerine alarak yasama, yürütme ve yargının yanına dördüncü kuvvet olarak eklemlenmiş basının, halay başı olması ayrı bir ironidir.

Resim Kaynağı


10 Haziran 2008

İlk Muhabirler


Gazetelerin ilk muhabirleri, hayatlarını başka mesleki işlerle kazanan ancak mesleklerinin getirdiği olanak sayesinde haberlere ulaşan kişilerdi. Bunlar postane müdürü, rahip, polis şefi, gemi katibi, mahkeme memuru, tüccar veya gezgin gibi amatörlerden oluşuyordu (Wallace, 2006). Örneğin, habere ilk ulaşan kişiler olan postacılar, şehrin girişinde bulunan hanlara veya birahanelere giderek haberi çevreye yayıyorlardı. Özellikle ülkedeki siyasi gerilimlerin arttığı dönemlerde, postacıların ellerindeki broşürler (pamphlet) veya süreli yayınlar kasaba sakinleri tarafından okunur ve haberler çevreye yayılırdı (Popkin). Şimdilerde ise, ağ günlükçülerinin (blogger) mesleki durumlarındaki çeşitlilikle birlikte benzer bir amatörlüğe geri dönüş dönemi yaşanmaktadır.

Kaynakça:

Metin

Milverton Wallace, The New Corinthians: How the Web is Socialising Journalism

D. Jeremy Popkin, Journalism, Newspapers, and Newssheets

Resim

http://blogs.indiewire.com/twhalliii/archives/010565.html

*** Resimde arz-ı endam eden Superman'in konuyla alakası, kahramanımız Clark Kent'in Dailyplanet'te muhabir olması nedeniyledir. İyilerin dostu, kötülerin amansız düşmanı, dünyayı kurtarmaya yeminli Superman, bizim medyayı da kurtarır mı acaba diyesim geliyor.

Farzı muhal, bizim medya, Ata Demirer'in Küçük Kurbağa eserine nazire yaparak bir şarkı söylese sözleri de şöyle olsa:

"Ben bir tekel medyayım

Zengin ve imtiyazlı

Meslek ahlak ilkeleri kendi tarafında çiğnenmiş

Holding medyasıyım kardeşim

Taraflılık içinde bu sektörde

Kurtarılmayı bekliyorum

Bir Supermandir beklediğim

Gelsin düzeltsin beni

Gelsin halka yaklaşayım

Sıkıldım, dezenformasyondan, manipülasyondan yav

Gel Superman gel..."

Günlük Gazetenin Doğuşu

Demokrasi olmadan gazetelere sahip olamazsınız, gazeteler olmadan demokrasiye sahip olamazsınız.

Alexis de Tocqueville

Kökleri on dördüncü yüzyıldaki, aristokrasi hakkında bilginin taşındığı “haber kağıtları” ile burjuvazinin ticari sorunlarını çözmek için kullandığı “haber mektuplarına” kadar giden (Tokgöz, 2003:58) gazetenin, bunlardan farkı düzenli aralıklarla yayınlanmasıdır. Düzenliliği ve sürekliliği sağlayan ise; posta arabalarının haftada bir haberlerin alım ve dağıtım işlerini yapması ve matbaanın icat edilmesidir (Büyük Larousse, 3.cilt:1348). Posta arabalarının kendi aralarında örgütlenmesi, haberin yayılmasını sağlayan “dağıtım ağlarının” kurulmasını sağlamış, matbaa da yazılı ürünlerin basılma hızlarını ve miktarlarını arttırmıştır.

İlk süreli gazete; bir kaynağa göre 1609’da Ausburg’da çıkan Avis Relation Oder Zeitung, bir kaynağı göre ise 1605’te Hollanda’da ticari bültenden doğduğu sayılan Niuewe Tijdingen’dirFrankfurter Zeitung’un yer aldığı birçok süreli gazete, 1615 yılından başlayarak yayınlanmıştır (Büyük Larousse, 3.cilt:1348). (Tokgöz, 2003:58-59).

Londra’da 1622 yılında Nathaniel Butter tarafından Weekly News, Paris’te 30 Mayıs 1631’de Théophraste Renaudot tarafından La Gazete çıkarılmıştır (Büyük Larousse, 3.cilt:1348).

Doğuşu ile birlikte gazeteler, öğretmen ve modern uygarlığın güçlü, etkili aracı olarak görülmüş; ayrıca, dünyada yaşanan deneyimleri gün gün insanlara vererek bilgi verici olmasının yanında tek sayfalık kağıt üzerinde bütün dünyanın resmini çekip insanlara gösteren mükemmel bir zihinsel fotoğraf makinesi olarak da değerlendirilmiştir (Hunt, 1850:2). Gazetenin zihinsel fotoğraf makinesine benzetilmesi, tam da çoğulcu liberal basın anlayışındaki “ayna” metaforuyla örtüşmektedir. Gerek zihinsel fotoğraf makinesi gerek ayna; hem olay-olguların haberciler tarafından aynen yansıtılmasını (nesnellik ilkesi), hem de topluma, kendi kendisinin gösterilmesini simgelemektedir.

Kaynakça:

Büyük Larousse

Oya Tokgöz, Temel Gazetecilik

F.Knight Hunt, The Fourth Estate: Contributions Towards A History of Newspapers, and of The Liberty of The Press

Bütün Ampuller Amerika'dan İthal(mi)dir


Bu müstesna reklam, Hürriyet gazetesinin 1 Mayıs 1948 tarihli ilk nüshasında yayınlanmıştır. Markanın menşeini ihmal etmeden diyoruz ki; "arkadaşım, bizim ampule mampule ihtiyacımız yok, kafi miktarda sahibiz"

31 Mayıs 2008

Zeitgeist (Zamanın Ruhu)


Her ne kadar zamanın ruhu, yeni iletişim teknolojileri ve araçlarını içerse de, büyükannelerin geleneksele olan bağlılıkları, bu ruha karşı direnç noktası oluşturmakta, onu kendisine benzetmekte ve dönüştürmekte. İşte geleneksel örtümüz ve laptop. Yaşasın büyükanneler ve onların naif direnişleri.

Not: Fotoğraf, yazı kurgusunun bir parçası olup, yaşanmışlıkla ilintisi uzak aradır.

25 Mayıs 2008

Yağmur

Barajlarındaki doluluk oranı yüzde iki buçuklara düşmüş bir kente, yağmur ancak bu kadar güzel yakışırdı. Uzun bir süre daha semalarda görünmez diye, bu geceki yağmur sesini arşivledim. Deli gönül hiç olmazsa sesiyle hasret giderir.

* Pek yağmamasından dolayı, fotoğraflar muhtelif zamanlara aittir.

24 Mayıs 2008

Sesamos-Amastris-Amasra

Amasralılarla birlikte bütün duyarlı insanların, Termik Santral yüzünden kaybetmek istemedikleri doğal güzelliklerden bir aranjman:


Termik Santrale Hayır




Bartın-Amasra Çevre Birlikteliği, Amasra'da kurulmak istenen Termik Santrale "Hayır" demek için imza kampanyası düzenlemekte. Siz de imzanızla destek olup, safları sıklaştırın.

Kafe


Amasra'da rastgeldiğim bu kafe, ilginç dükkan isimleri kategorisinde değerlendirilebilinir zannımca.

(Cafe kelimesi Türk Dil Kurumu sözlüğünde; kafe olarak kendine yer bulmuş, "içecek ve hafif yiyeceklerin satıldığı, bazılarında kapı önlerinde oturacak yerlerin bulunduğu ayaküstü yiyecek yerleri' olarak tanımlanmış.)

21 Mayıs 2008

İçerde


İçerde

Pencere, en iyisi pencere;
Geçen kuşları görürsün hiç olmazsa;
Dört duvarı göreceğine

Orhan Veli KANIK



Pencere fotoğrafı, bir kaç gün önce Safranbolu'da çekilmiştir. Gidip kenti görünüz ve gitmemiş olanlara da ısrarla tavsiye ediniz.

13 Mayıs 2008

Twitter ve Haber


Twitter ve işlenmemiş enformasyon -hadi buna kabaca haber diyelim- sunma hızı hakkında okuduğum ecnebice bir yazıda;

Cep telefonu veya internet üzerinden Twitter’a gönderilen kısa mesaj (bizim buralarda, onca müfredat değişikliğine rağmen bir türlü İngilizce öğrenilemez ama ne hikmetse kısa mesaj yerine es em es (sms) denmekte ısrar edilir) sonucu malumat sahibi olma hızı televizyon ve web sitelerinde daha fazladır denmektedir.

Twitter’in tarifini yapmak gerekirse; şu anda ne yapıp, ne yapmadığınızı ya da ne bileyim pirincin fiyatını hortlatan nedenleri -140 karakterle aşmamak kaydıyla- cümle aleme duyurduğunuz bir web sitesidir. Siteye bu güzide mesajlarınızı internet ortamında gönderebildiğiniz gibi cep telefonu vasıtasıyla da gönderebilirsiniz. Kara kalem usulü tarif, bu kadar.

Twitter ve haber arasındaki bağlantıya geri döndüğümüzde; mesela yakınlarınızda bir yerde patlama oldu bununla ilgili malumatı kısa mesajla hızlı bir biçimde bütün dünyaya duyurabilirsiniz. Oysa aynı hızı, televizyonda ya da web sitelerinde yakalamak daha güçtür.

Meydana gelen bu gelişmelerden şu sonuçları çıkarmak olasıdır:

1- Teknolojik gelişmeler daha çok, malumat verme ve ulaşma zamanını hızlandıracak faktörler ekseninde olmaktadır.
2- Daha hızlı malumat verme ancak daha çok kişinin malumat verici hale gelmesiyle olacaktır.
3- Daha çok kişinin malumat verici hale gelmesi ancak malumat vermenin kolay ve eldeki olanaklara uygun araçlarla yapılmasına fırsat verir nitelikte olmasıyla mümkün olacaktır. (Düşünsenize, çoluk çocuk cep telefonlarına düşkünlüğümüzü. Elimizdeki cep telefonuyla ne haberler veririz biz.)
4- Vatandaşların habere katılımı, salt işlenmemiş enformasyonu bildiren kişi olmasıdır. Enformasyonun işlenmesi ise, profesyonellerce (gazeteci) yapılacaktır.

21 Nisan 2008

Geç Kalmış Bahar Yazısı #2

Her ne kadar "geç kalmış bahar yazısı varan 2" diye başlık atmışsam da gönderi, Billy Gates'in katkılarıyla (movie maker) hazırlamış olduğum bahar videosunu içermektedir. Bir reklamda çocuğun dediği gibi; "onlar halka değil fil."

Bu bahara ait fotoğraflar, elcağızımla çekilmiştir. Maksat amme hizmeti olsun.



Geç Kalmış Bahar Yazısı #1

Güzel Havalar

Beni bu güzel havalar mahvetti,
Böyle havada istifa ettim
Evkaftaki memuriyetimden.
Tütüne böyle havada alıştım,
Böyle havada aşık oldum;
Eve ekmekle tuz götürmeyi
Böyle havalarda unuttum;
Şiir yazma hastalığım
Hep böyle havalarda nüksetti;
Beni bu güzel havalar mahvetti.

Orhan Veli KANIK

26 Mart 2008

Bu fotoğrafta sanal reklam vardır


Kaptan Körk ile Mister Sıpak'ın sanal reklam içeren fotoğrafını görünce hem sanal reklam hem de Uzay Yolu hakkında iki kelam etmek farz oldu.
"Bu dizide sanal reklam uygulanmaktadır" vari alt yazıları sıkça görmekteyiz. Milli onurumuzu kurtarmaya yeminli Polat Alemdar, hasmıyla masa başında restleşirken bir bakıyorsun masada pepsi kutusu. Madem milli onurumuz kurtarılıyor niye ayran (tercihimiz eker ayran yönünde hem cam şişede hem daha kıvamlı) ya da yoğurt değil de kola. Oldu mu şimdi.
Uzay Yolu'nun televizyonda ilk yayınlandığı zamanları hatırlayanlar, şu anda saçlarındaki akları saymakla meşgul. Aman seyredelim diye televizyonu en iyi gören açıdan yer kapmaya çalışan bir kuşak, Kaptan Körk'ün cesaretine, Mister Sıpak'ın kulaklarına hayrandı. Hey gidi günler..

22 Mart 2008

Hali Pür Melalilimiz ya da Good Night and Good Luck




Memleketin havasından mı suyundan mı bilemedim, aklıma birkaç sene önce gösterime girmiş Good Night and Good Luck (İyi Geceler İyi Şanslar) filmi düştü. İzlerken olayların ne kadar tanıdık geleceğini göreceksiniz.

Film hakkında aşağıdaki bilgiler http://www.sinema.com'dan alıntıdır.

"İyi Geceler İyi Şanslar", 1950'lerin Amerikasında radyo-televizyon gazeteciliğinin ilk günlerinde geçen bir hikâyeyi konu alıyor. Televizyon haberciliğinin öncülerinden Edward R. Murrow (David Strathairn), Senatör Joseph McCarthy ve Amerikan Karşıtı Eylemler Senato Komitesi (Daimi Soruşturma Alt Komisyonu) arasındaki sürtüşmeleri, kronolojik bir perspektif içerisinde ele alıyor. Gerçekleri yazma ve kamuoyunu aydınlatma arzusuyla, CBS'in haber merkezinde çığır açan Murrow, kendini işe adamış haber şefi prodüktörü Fred Friendly (George Clooney) ve Joe Wershba (Robert Downey Jr.), 'komünist avı' yıllarında, McCarthy tarafından yayılan felâket tellâllığı ve yalanları sorgulamak üzere baskı kurmaları için şirket ve sponsorlarına başkaldırırlar. Senatör, ana haber sunucusunu komünist olmakla suçlayarak cevapladığında halkın çoğunluğunda düşmanlık duyguları gelişir. Bu misilleme ve korku ortamında, McCarthy'nin yalanları ve kabadayı taktikleri sonunda açığa çıkıp da, McCarthy'yi güçsüz bırakartığındaysa CBS elemanları ne olursa olsun görevlerine devam eder ve sonuçta azimlerinin karşılığını görürler. Yine de Murrow ve ekibi yüksek bir bedel ödeyecekler ve programları daha geç bir zamana alınacaktır.


20 Mart 2008

Ülkeler, gazetelerine benzer

A country is as good as its newspapers
Albert Camus

Gazeteleri ne kadar iyiyse, ülke de o kadar iyidir.


Yabancı, Veba, Düşüş, Sisifos Söyleni, Caligula, Başkaldıran İnsan’ın yazarı Albert Camus’ün belki de en az değinilen yönü gazeteciliğidir. Camus, İkinci Dünya Savaşı’ndan önce yazar, politika muhabiri, yardımcı editör olarak Alger-Republician’da, 1943’te de Combat gazetesinde çalışmıştır.

Meraklısına not: Fotoğraflardaki sigarayı silmek gibi bir modanın yaratıcısı ve uygulayıcısı olan yurdum insanlarının kaygılarını anlamış olsam da, fotoğrafın mana ve önemini bozacağından bu akıma katılamadığımı üzülerek belirtmek durumundayım. Saygılar sunarım.



08 Mart 2008

Google, Silikon Vadisi'nin King Kong'u Mu?

Google, bulmak istediğimiz herhangi bir "şey" olduğunda, "büyüksün Google" deyip hemen arama tarama faaliyetine geçtiğimiz web sitesidir. Hatta arada kendi ismimizi aratarak, ne kadar mühim şahsiyet olduğumuzu/olmadığımızı bile öğreniriz. Adımı yazdığımda koca bir hiçlikle karşılaştığımdan, Google'da yalan olmadığını bizzat test ettim :( Ancak, dargın değilim ona, dante gibi ortasındayken ömrün bir halt yapamamış olan kendime asıl dargınlığım.

Konuyla uzaktan yakından bir illiyet rabıtası olmayan yukarıdaki paragraftan sonra, Google'a karşı, internet camiasındaki yüksek sesle dillendirilmeye başlanan eleştirilere gelebiliriz hatta geldik bile.

Financial Times ve Los Angeles Times'ta mealen; Google'ın, internet sektöründeki diğer şirketleri korkuttuğu, yeni şirketlerin girişini engellediği, sektörde hakim güç olmak istediği, bizim kendimiz hakkında bildiğimizden daha fazla bizi bildiği bunun da tehlikeleri beraberinde getirdiği söylenmekte. Örnek tehlike: Mahremiyet ihlali..

Andrew Keen'de, Google'ı Silikon Vadisi'nin King Kong'u olarak değerlendirmekte ve Bill Gates'in masaüstümüzü, Google'ın ise aklımızı hakimiyeti altına almak istediğini belirtmekte.

Aslından okuyayım senin çevirilerinden bir şey anlaşılmıyor diyenler için: Andrew Keen'den geliyor laşante mi kantare

25 Şubat 2008

Publick Occurances


Bayanlar ve baylar (ladies the first),
Şekil 1-a'da görmüş olduğunuz bu resim, Amerikan kolonilerinin ilk gazetesi olan Publick Occurances: Both Foreign and Domestick'in 25 Eylül 1690 tarihli nüshasıdır (zaten başka nüsha da yok). Yayınmasının ertesi günü Massachusetts valisi tarafından kapatılmıştır.
Dört sayfadan oluşan gazetenin üç sayfasında yazı vardı, dördüncü sayfa ise okuyucuların kendi haberlerini yazması için boş bırakıldı. Çünkü, o dönemde gazeteyi satın alan kişiler, ellerindeki nüshayı okuması için uzaktaki yakınlarına gönderiyorlardı.
Ezcümle, gazete, bir çeşit mektup işlevi görmekte okuyucu da gazetenin dağıtımını kendisi üstlenmekteydi.
Metin membası: Britanica, Robert Elliot Jr.

24 Şubat 2008

Diyojen

24 Ekim 1870'de yayına giren siyasi mizah dergisi Diyojen, tütün içenlerden vergi alarak (tarihe bakıldığında Süleyman Efendi'nin nasırlardan, tütününde vergilerden çok çektiği görülecektir) bütçe açığının kapatılmasını önerenlere; eğer ekmek yiyen, su içen herkese vergi konursa borçların hepsinin ödeneceğini üstüne üstlük Avrupa'ya borç para bile verebileceğimizi söylemiştir (İtina ile bakınız: Orhan Koloğlu, Osmanlı'dan Günümüze Türkiye'de Basın, 1992, 39. sayfa, en üst paragraf).

Emeğe saygı : resim kaynağı

Rabbena, hep CNN'e

Bütün meselenin, ağ günlüğü yayınlamak ya da yayınlamamak (to blog or not to blog) olduğu günlerde, hikmetinden sual olunmaz media mogul’ı CNN, gazetecilik için faydalı bir ortam olduğunu düşünmediğinden, ağ günlüklerine (blog) yüz vermemişti. Hatta CNN.com’dan bir zat-ı muhterem, biz ağ günlüğü yayınlamayacağız diyordu.

Ancak, kullanıcıların içerik üretimine katkıda bulunması başlı başına bir fenomen haline geldi. Çevresinde olan biteni göstermek, şöhret olmak, sesini duyurmak, ilgi çekmek vs. isteyenler, düzenden rahatsız olanlar, düzenle bir örnek gidenler bilumum web sitelerine akın etmeye başladı.

İster vatandaş gazeteciliği ister kullanıcı üretimi içerik diyelim, CNN bu dalgaya daha fazla kayıtsız kal(a)madı ve ireport.com ve i-report.com alan adlarını almak için 750.000 dolar ödeyerek, vatandaşlardan gelen metin, fotoğraf ve video gibi içerikleri herhangi bir düzenleme, süzme yapmadan beta.ireport.com adresinde yayınlamaya başladı.

Kanaatim odur ki, medya baronu CNN, atmış olduğu bu adımla, herhangi bir web sitesine gidecek olan kullanıcı içeriklerini kendi web sitesine çekmeyi dolasıyla egemenlik alanını daha fazla genişletmek istemektedir.

Kullanıcı da hazırladığı içeriğin, ziyaretçi sayısı nispeten daha az olan web sitelerinden ziyade tanınmış, bilinmiş bir web sitesinde yayınlanmasını tercih etmektedir. Çünkü hem ürettiği içerik daha fazla kişi tarafından bilinir hale gelmektedir hem de CNN’in diğer araçlarında da (televizyon, resmi web sitesi) yayınlanma ihtimali bulunmaktadır.

El değmedik bir bu ortam kalmıştı. CNN, sağolsun burada da bizi rahat bırakmak istememekte.
Ama keser gibi “hep bana, hep bana” nereye kadar be kardeşim.

20 Şubat 2008

Vatandaş Gazeteci vs Vakanüvis


Osmanlılarda, kendi zamanının ya da bir hükümdarın yaşadığı dönemin tarihini yazmakla resmen görevlendirilmiş yazarlar olan vakanüvisler, (Büyük Larousse, 23.cilt:12064) olayları kaleme alarak tarihe not düşmeleri ve asıl mesleklerinin tarih yazarlığı olmaması yönüyle vatandaş gazetecilere benzemesine karşın; “devlet tarafından yazılması istenilen, yazılmasında sakınca görülmeyen olayları yazması” (Büyük Larousse, 23.cilt:12064) yönüyle vatandaş gazetecilerinden ayrılmaktadır. Saraydan gelen emirler doğrultusunda neyi yazıp neyi yazmayacağı önceden belirlenmiş, sınırları çizilmiş vakanüvislerin tersine vatandaş gazetecileri neyi yazıp neyi yazmayacağına kendileri karar vermektedir. Ancak özellikle editörlü web sitelerinde, vatandaş gazetecilerinin hazırladıkları içeriklerin yayınlanacağı yer (ana sayfa, kategori sayfası vb.) editörler tarafından belirlenmektedir. Vatandaş gazetecilerine istediği konuyu istediği biçimde yazma olanağı sağlanırken, okuyucunun ilk hangi konuyu okuması gerektiğine web sitesi karar vermektedir. Yazma aşamasındaki belirleyicilik, sunma aşamasındaki belirleyiciliğe dönüşmektedir.

18 Şubat 2008

Karda İzler

Ne zaman bir kar yağsa, Ahmet Telli'nin Karda İzler şiiri gelir aklıma. Bir gün, Kalmasın isimli şiir kasetini edinin mutlaka ama mutlaka kar yağışını, bu şiirin eşliğinde seyredin. Alakasız olsa da söylemeden geçmeyim. Şairler şiirlerini okuyamaz derler. Ahmet Telli istisna galiba.

Fotoğraflar, bu yılki kar yağışını göstermektedir ki tarihe biz de bir not düşelim.

"Ömrümüz, parmak uçlarımızda eriyen bir kar tanesi" midir acaba?

17 Şubat 2008

Vatandaş Gazeteciliği (Citizen Journalism)

Vatandaş gazeteciliği (citizen journalism) nedir ne değildir?

Tanımını vereyim tam olsun. Kurumsal bir yapıda veya serbest olarak gazetecilik yapmayan insanların, çevresinde olan biten olay yahut olgu hakkında yazdığı metin, çektiği fotoğraf ve videoların; ağ günlüklerinde (blog), fotoğraf, video paylaşım sitelerinde yayınlanmasıdır.

Katılımcı gazetecilik (participatory journalism), görgü tanıklığı gazeteciliği (eye witness journalism) ya da kullanıcının ürettiği içerik (user generated content) olarak adlandırılan bu anlayış, Shayne Bowman ve Chris Willis'in "We Media: How Audience are Shaping the Future of News and Information" kitabında; bağımsız, güvenilir, doğru, geniş bakış açısına sahip enformasyonun sağlanması amacıyla, bir kişi veya grubun haber ve enformasyonun toplanması, yazılması, yayınlanması ve yorumlanması sürecinde aktif bir rol alması olarak tanımlanmaktadır.

Yeni medya uzmanı Mark Glaser'e göre de vatandaş gazeteciliği; gazetecilik eğitimi almamış ama modern teknoloji araçlarını ve küresel dağıtımı sağlayan interneti kullanan insanların, örneğin; şehir meclisi toplantısı, gazetede çıkan bir makalede gördükleri hata veya taraf tutma hakkında ağ günlüklerinde (blog) yazı yazmaları ya da gördükleri bir olayın fotoğrafını, videosunu çekip Youtube gibi web sitelerine göndermeleridir.

Bu kadarlık ciddiyet yeter sanırım. Vizontele'de televizyonunun tarifi yapılırken radyonun resimlisidir dendiğini hatırlarsınız. Bence vatandaş gazeteciliği de -tam karşılamasa bile-, vakanüvisliğin elektronik halidir.

Not: Kar nedeniyle yazmayı bir gün tatil ettim. Ne de olsa kendi kendimin valisiyim değil mi ama.

Bir daha not: resim kaynağı

16 Şubat 2008

OhmyNews

1999 yılında sabık (eski manasında) gazeteci Oh Yeon Ho tarafından kurulan, Güney Kore menşeli OhmyNews (efendim Korece şimdiki zamanlar anlamına geliyormuş, siz İngilizceymiş gibi düşünüp "anaa benim haber" biçiminde çevrebilirsiniz, ben öyle yaptım) vatandaş gazeteciliğinin (citizen journalism) dünyadaki en önemli örneğidir.

İngilizce yayınlanan OhmyNewsInternational'ın yaklaşık 60.000 vatandaş muhabiri, 60 profesyonel muhabiri ve editörü bulunmakta. Web sitesi gelirlerinin, %70'ini reklamlardan, %20'sini haberlerinin diğer haber sitelerine satılmasından elde etmekte. Ana sayfada yer alan haber için de vatandaşa belli bir miktar (15 avro yanılmıyorsam) ücret ödemekte.

Size yamuk yapmayacak bir İngilizceniz varsa ve haber göndereyim avroları istifleyeyim derseniz:

http://english.ohmynews.com

Derkenar- resim kaynağı



Dizi dizi Youtube

Soğuk ve karlı bir gün. Dışarıya çıksam ne yapacağım. Çernobil eseri radyasyonlu turist çayının ve 6 mg zifir, 0,5 mg nikotin, 7 mg karbonmonoksitten müteşekkil sigaranın eşliğinde youtube’dan video seyretmek en iyisi.

Ana sayfada “şu anda izlenen videoları” gösteren bir kısım var. Hiç dikkat etmemiştim daha önce. On saniyede (içimden saydım) bir yenileniyor. Bir baktım yirmi videonun on biri Türkiye’den. Memleketimin insanları, Viyana kapılarından sonra Youtube kapılarına mı dayanmıştı yoksa. Bu düşüncenin gayri mümkün olduğunu düşünerek, Youtube’a “erişilen ülkede şu an izlenen videoların” gösterildiği kısım olduğuna karar verdim. Yoksa elin ecnebisi ne anlasın Kurtlar Vadisi Pusu’dan, Tahsin’in Fikret’i öpmesinden. Bilmez ki bu günü çok beklediğimizi. Tahsin, Fikret’i öpünce, bizde sevdiğimizi öpmüş gibi olduk çok şükür. Sıradaki şiir bizim için Necip Fazıl’dan gelsin:

Ne hasta bekler sabahı,

Ve ne genç ölüyü mezar,

Ne de şeytan, bir günahı,

Seni beklediğim kadar.